‘Yaz’ olmalı idi ilk söylenen, ‘oku’ değil. Biz tanrısı değil miyiz bilincimizin? Bizim beynimiz değil mi her suçu unutan? Biz değil miyiz ki her düşünceyi çarpıtan? Yazmalıyız ki sözümüz kök salsın, yazmalıyız ki değişen anlamların geri dönebileceği, yeniden başlayabileceği bir evi olsun. Yazmalıyız ki, suçlarımız ve suçluluklarımız ve hatalarımız yüzümüze çarpılabilsin. Bu değil midir hayatımızın anlamı?


Add to Technorati Favorites

Search This Blog

Mar 11, 2008

RealPolitik, Şiddet ve Neoliberalizm III: The Evil Youngsters

2005 protestoları bence unutulmaması gereken ve üzerinde tartışılması gereken bir olay. Oldukça uzun olduğu için kısım kısım, 3 gün aralıklarla yayınlayacağım. Bu üçüncüsü. İlginize.

...Ve insanlar konuştuğunda devlet dinlemek zorunda olmalı. Bu seferlik, Fransız Hükümeti dinlemek zorunda kaldı.

Ama bütün bu süreç içinde uluslararası medyanın tutumu beni en derinden etkileyen konu idi. BBC’nin raporu iyiler ve kötüleri birbirinden ayırıyordu:

“Çoğu öğrenci göstericiler ve onları destekleyen işçiler, tek amaçları polisle kavga çıkarmak olan gençler gelince, çabucak (olay yerinden) ayrıldılar. Yeni gelen 15-25 yaş arasında olan gençler, yüzlerini gizleyen kapşonlu elbiseler giymişlerdi. Bir çoğu kimliklerinin ortaya çıkmaması için yüzlerine maske takmışlardı. Bir kısmı ise polisin gözyaşı bombalarından etkilenmemek için atkılarını limon suyuna batırmış ve yüzlerine sarmışlardı. Gösteri polisine göre, bu gençlerin çoğu Paris’in dışındaki banliyölerden bela aramak için gelmekteydiler."

Bu yazının altmetni son derece açık. İyi çocuklar sorun çıkarmadan eve gittiler ama “bela arayan” kötü çocuklar bir sürü sorun çıkardılar. O kadar kötü çocuklardı ki bunlar, “polisin gözyaşı bombalarından etkilenmemek için atkılarını limon suyuna batırmış ve yüzlerine sarmışlardı.” Gerçekten .çok korkunçlar, zavallı Fransız polisi göz yaşartıcı bomba olmadan çok korumasız kalmış olmalı. Ama, asıl soru, BBC’nin bu konuda nasıl, niye ve hangi hakla ‘değişik tipte’ protestocular hakkında ahlaki yargılamalar yapmış olduğu.

Bir de Amerikan medyasına dönelim. New York Times bu olayların hemen sonrasında buyurdu ki:

“Fransa hükümeti, çok tartışılan iş yasasının şirketlerin daha fazla genci işe alacağını ve bu gençlerin kendilerini kanıtlamasına ve uzun vadede kalıcı işlere sahip olmalarına olanak sağlayacağını savunuyor. Ama bu yasaya karşı çıkanlar, yasanın işverenlere ucuz ve harcanabilir işgücü sağlayacağını ve Mr. Sylla gibi gençlerin yarım vardiye işlerde sıkışıp kalacağını söylüyor. Bu Amerikalılara ekonomi gibi görünebilir ama dünya globalizmin getirdiği değişimlerle başa çıkmaya çalışırken, Fransa başta olmak üzere, Avrupa ülkelerinin çoğu quasi-sosyalist bir ideala inanmaya devam etmekte.”

Bu metnin altmetnini okumak daha kolay. Amerika’nın liberal market ekonomisi bugünkü dünyaya uyan tek yol ve quasi-sosyalist Avrupa kendi geri kalmış ideolojilerine saplanmış kalmış durumda.

Bütün bunları yazmamdaki asıl amaç aslında çok basit. Ekonomilerin verimliliği ve sistemin istikrarı herşeyden, en önemlisi insanlardan, daha önemli hale geldi ve bu beni rahatsız ediyor. Görünüş o ki, herhangi bir hareket neoliberal ideoloji ile uyumlu değil ise, yani eğer az ya da çok şiddet içeriyorsa veya neoliberal ekonomiye direk bir karşı çıkışsa (ki çoğu karşı hareket hemen metalaştırılıp, sistem içine alınıyor, o yüzden bu bile kolay değil), demokratik sol medya dahil olmak üzere, bir çok kanaldan irrasyonel ve verimsiz ilan ediliyor.

Baştan söylediğim gibi, Realpolitik ile, hele rasyonelite ile hiç bir alıp veremediğim yok. Ancak biz kişiler ve toplumlar olarak kararlarımızı sadece rasyonel ekonomik bağlamda alırsak, başta diğer insanlara olan empatimizi ve uzun vadede toplumlar olarak gücümüzü kaybederiz. Fransız göstericiler ‘gerçekte’ hiç bir şeyi değiştirmediler. En çok karşı çıktıkları Sarkozy, rahat bir şekilde Fransa’nın başkanı oldu. Ama yine de Fransız hükümetini ve dünyayı dinlemek zorunda bıraktılar. İnsanların seslerinin, internetin, televizyonların, bombaların ve makinelerin sesleri arasında kaybolduğu bir zamanda, bu insane umut veriyor.

No comments:

Post a Comment

The counter