‘Yaz’ olmalı idi ilk söylenen, ‘oku’ değil. Biz tanrısı değil miyiz bilincimizin? Bizim beynimiz değil mi her suçu unutan? Biz değil miyiz ki her düşünceyi çarpıtan? Yazmalıyız ki sözümüz kök salsın, yazmalıyız ki değişen anlamların geri dönebileceği, yeniden başlayabileceği bir evi olsun. Yazmalıyız ki, suçlarımız ve suçluluklarımız ve hatalarımız yüzümüze çarpılabilsin. Bu değil midir hayatımızın anlamı?


Add to Technorati Favorites

Search This Blog

Oct 1, 2006

Sacma Hayaller


Son iki haftadir gazete okudunuz mu bilmiyorum. Ama, BBC News'ten Hurriyet'e, NYtimes'tan Zaman'a, El Cezire'den India-Times'a her yerde Olum, siddet, anlasmazlik, ve mutsuzluk var. Moralim bozuldu biraz. Moralimin bozuklugu sadece son iki haftada olanlar degil, cok daha kotu haftalari hepimiz biliyoruz. Daha ziyade medyaya yansiyan siddetin, daha fazla siddet yaratacak bir zemin hazirlamasi.

Bakin. 28 Temmuz Hurriyette mayina basarak olen binbasi Adil Karagoz'un haberi vardi. Adil Binbasi muhtemelen cok cok iyi bir askerdi. Anladigim kadari ile ozel kuvvetler harekatlarinda vazgecilmez bir lider ve de iki senedir tatil yapmayi birakin, ailesini dogru durust gormemis, kahraman, yetenekli, isine bagli ve de isinin cok onemli oldugunu dusunen bir insandi haberden anladigima gore. Herhalde askerleri arasinda cok saygi duyulan bir figurdu, herhalde gozu kapali olume giderdi taburu o emrederse. Bu ozelliklerle, Adil Binbasi, muhtemelen cok iyi bir bilim adami olurdu. Muhtemelen cok iyi bir sanatci, cok iyi bir politikaci, cok iyi bir isadami olurdu. Ama adil binbasi onun yerine daglarda bir mayina basarak oldu. Adil Karagoz'un cenazesine 10.000 kisi katilmis ve sonra DTP binasini taslamislar. Adil Karagoz'un babasi, 80 yasinda, beni yine askere alirlarsa giderim, teroristle savasirim demis. Hurriyet'in haberine gore. Tebrik ediyorum Adil Binbasinin babasini... Adil binbasi gibi yetenekli bir insanin bu hayattaki hatirasi bir cok insan oldurmus olmak, Turkiye Cumhuriyeti icin iyi bir propoganda araci olmak ve de topluluklarin bir binayi taslamasini saglamak oldu.

O mayini kim yerlestirdi diye dusunuyorum. PKK'nin sayfasinda "sehitlerine" ayrilmis bir sayfa var. Mesela Amara diye bir kiz, Istanbul'lu, Universite mezunu, guzelce bir kiz. Allah bilir nerede olmus, belki de Binbasi Adil'i oldurduk diye kutlarken arkadaslari ile, Binbasilarinin ocunu almak icin canla basla doglarda kosturan askerler basmislardir gizlenme yerlerini. Sonucta, muhtemelen kafasi iyi calisan (cunku bir binbasiyi oldurecek yere mayini koymak kolay degildir), muhtemelen kin dolu, mihtemelen 30-40 yaslarinin altinda bir Berivan, bir Firat bir Huseyin'de binbasi Adil'e katilmistir simdiden, Amara ile beraber... Bu insanlar bir yerde ogretmen olmak yerine mesela, kendi koyunden cikan ilk doktor olmak yerine, aptal, eskimis ideolojilerin ve karmasik, anlamsiz kabile kavgalarinin arasinda sikisip kalmislar. Siddetin icinde yasamislar sevinclerini, arkadasliklarini ve siddetle olmusler, geriye hic bir sey birakmadan kendilerinden.

Yine ayni gun bir arkadastan, su anda Beyrutta olan bir arkadastan e-mail geldi... 10 senedir NY'ta yasiyordu. bir ay once dondu Beyrut'a, ulkemi birakamayacagim diye. Yazarken ellerim titriyor diye basliyor e-maili. Yapacak hic bir sey yok, sular kirlenmis, icecek su yok, cocuklar yerlerde. Ne yapacagim ben burada diye yakiniyor bize, Amerika'daki arkadaslarina. Ne olur bu e-maili gonderin etrafa ama e-mailimi vermeyin diyor. Basin rahat vermiyor, sozlerimi kullanmak istiyorlar diye devam ediyor. E-mail devam ediyor, ediyor sayfalarca. Okudukca icim daraliyor. Bir anneden bahsediyordu evi bir bomba ile yikilan. Bebegi laktoz (yani sut proteinini) sindiremedigi icin soya sutu icirmek zorunda, Amerikan elciliginde yalvarmak zorunda kalmis bu anne ama iceri almamislar... Ne oldugunu bilmiyor sonra. Bu anne, hele ki Allah vermesin, bebegini kaybederse, ne yapabilir ki... Bir insanin kafasi, yuregi, ruhu nasil bir baris dusunebilir, nasil intikam duygusunu silebilir. Nasil nefret etmez Israil'den ve Israil'i destekleyen her gucten.

Sonra Israilli oldugumu dusunuyorum, ne yaparim diye. Gozu donmus Hizbullah'in, kana susamis Hamas'in ve bunlari besleyen Iran'in Suriye'nin arasinda, kucucuk ulkemde nasil dusunurum diye dusunuyorum. Korkarim herhalde. Kafeye gitmekten, askere alinmaktan, isgale ugramaktan, kacirilip iskence ile oldurulmekten korkarim. Korkumu arkama alip herhalde askerime, yahudiligime, ulkeme daha cok sarilirim. Lubnan'daki olumler, Israil'deki olumleri engelleyecekse sesimi cikarmam, cikaramam herhalde. Ekin'i dusunurum Hizbullah'in elinde, babami annemi, sizi arkadaslarimi. Daha cok korkar, herhalde korka korka gonullu yazilirim askere.

Sonra aciyorum, Hurriyetin baska bir sayfasini Elif Safak'a, "Turklugu asagilamaktan" dava acilmis. Elif Safak'la hem bogazicinden, hem de University of Michigan'dan bir okullulugumuz vardir. Hep ismini duyardim, sonra romanlari geldi arka arkaya. Elif, bildigim kadari ile, Insan oldurmez, mayin'da dosemez, kin de duymaz kimseye... Ama yazar. yazdiklari basit degildir. Sloganlar yoktur yazdiklarinda. Hepimizin paylastigi insani zayifliklar vardir kitaplarinda. Elif Safak tahmin ediyorum, Turklugunu pek onemsemez. Istanbul'u, dogdugu yerleri ve Turkiye'yi cok onemser herhalde, cunku yazdiklari hep Istanbul'un derinliklerinde, bizim bile bilmedigimiz mekanlarinda, kisilerinde, tarihlerinde hayat bulur. Elif Safak Turkiye'yi, en azindan Istanbul'u bizden iyi bilir.

Bir baska mahkeme haberi de Korgeneral Altay Tokat ile ilgili. Bu pasa hakimleri "hizaya getirmek" icin evlerinin yaninda bombalar patlatmis. Cok laik, cok milliyetci bir insanmis. Onu da tebrik ediyorum.

Sonra oturdugum kafede Ermeni bir arkadasi goruyorum. Bana soyle bir bakiyor, sonra soz yine Ermeni meselesinden aciliyor. Bana gozlerini dikip, nasil olsa bir gun soke soke kabul ettirecegiz size diyor. Icim yaniyor. O kadar absurd ki durum, ikimizde memleketlerimizden uzak, ikimiz de bilim insani... Ikimiz de Philadelphia'da yasayan. Ikimiz de klasik muzik dinleyen, ikimiz de biyoloji bilen iki insan... Ve Starbucks'ta bu tartismayi yapiyoruz. Halbuki ikimiz birbirimize iki Ermeni'nin veya iki Turk'un olamayacagi kadar cok benziyoruz. Ben de peki kabul ettirirsiniz bir gun diyorum ve muhtemelen bir daha yanina oturmamak uzere yanindan kalkiyorum.

Bunlar nasil birbirine baglaniyor diye sorarsaniz, cevabi benim icin cok basit. Insanlar, ulkelerinin, toplumlarinin, dinlerinin esiri olmuslar. Turklukten baska, Kurtlukten, Islamdan, Yahudilikten, Amerikaliliktan veya Laiklikten baska kimlikleri, baska kendilerini anlamlandirdiklari bir sey kalmamis. Abuk sabuk, basit, siyah-beyaz sloganlarin esiri olmus dunyanin insanlari. Ne soylerseniz soyleyin. Bir insanin hayati, bir insanin onuru, bir insanin sevgisi ve bir insanin dusuncesi, Turkiye'den de, Amerika'dan da, Kurtlukten'de, Turklukten de, Islam'dan da onemlidir... Ben bir dine, ulkeye, genel olarak bir topluma, bireylere hizmet ettigi kadar, esitsizlige care buldugu kadar, diger toplumlara saygi gosterdigi kadar saygi duyarim.

Bu hayat herkes icin zorlu, herkes icin korkunc... Korkumuz ile yarattigimiz hayali efendilerimiz, Ulkelerimiz, Dinlerimiz, Irklarimiz, ayriliklarimiz bizi esir aliyor, bizi birer hice ceviriyor. Halbuki, insanlarin iyiligine inancim tam. Cocuklar, bebekler, insanlar oldukce, aci cektikce, esitsizlige maruz kaldikca hepimizin ici ciz ediyor... Bunu biliyorum. Kendimden, sizlerden, arkadaslarimdan, okuduklarimdan biliyorum. Cektigimiz bu aci bir ulkenin, bir dinin, bir etnisitenin tekelinde degil. Cektigimiz aci, bizim gibi hisseden, bizim gibi dusunen, bizim gibi insan olanlar icin. Cabalarimiz da oyle olmali.

The counter