‘Yaz’ olmalı idi ilk söylenen, ‘oku’ değil. Biz tanrısı değil miyiz bilincimizin? Bizim beynimiz değil mi her suçu unutan? Biz değil miyiz ki her düşünceyi çarpıtan? Yazmalıyız ki sözümüz kök salsın, yazmalıyız ki değişen anlamların geri dönebileceği, yeniden başlayabileceği bir evi olsun. Yazmalıyız ki, suçlarımız ve suçluluklarımız ve hatalarımız yüzümüze çarpılabilsin. Bu değil midir hayatımızın anlamı?


Add to Technorati Favorites

Search This Blog

Mar 8, 2008

RealPolitik, Şiddet ve Neoliberalizm II: Mutsuzlarin sesi

2005 protestoları bence unutulmaması gereken ve üzerinde tartışılması gereken bir olay. Oldukça uzun olduğu için kısım kısım, 3 gün aralıklarla yayınlayacağım. Bu ikincisi. İlginize.

Neoliberal Realpolitik batı demokrasisini ciddi şekilde ve çok fazla yerinden hançerliyor.

Bu konudaki duruşumu özetlemek için –2005’teki- Fransa’daki protestolardan (veya isyanlardan, veya başkaldırılardan) bahsedeceğim. Muhtemelen çoğunuz bu sene Fransa’da olanları az ya da çok takip etmişsinizdir. Hem genç ve iyi eğitimli ‘merkez’ gençleri, hem de marjinalize olmuş ‘banliyo çocukları’ belki adını koyamadıkları ama orada olduğunu bildikleri bir baskıya isyan ettiler. Bu hareket ne tam olarak sınıf çatışması olarak açıklanabilir, ne etnik ayrımcılığın biri ürünü olduğu iddia edilebilir ne de dinsel hassasiyetlerin dışavurumu olabilir. Paris’in sokaklarındaki grupların sayısı çok daha kapsamlı bir huzursuzluğu işaret ediyordu. Yoksul, toplumun kıyısında kalmış eğitimsiz, kızgın kalabalıkların içinden de gelenler vardı, Sorbonne’dan Paris’in coğrafi ve entellektüel merkezinden de. En önemlisi o kalabalığın içinde, düşük maaşla Cafe’lerde, sinemalarda, restoranlarda çalışan gençlerde vardı.

İşte tam bu noktada, bu ortaklıkta, Realpolitik benim için anlamını yitiriyor. Bu insanların hepsi, tek ses olmuş, bir yasaya, hem de fakirin de fakiri için tasarlandığı iddia edilen, ekonomik olarak marjinal gruplara iş imkanı sağlayacağı umulan bir yasaya, karşı çıkıyorlardı. İster anlamsız olsun, ister gerçeklik dışı olsun, o insanlar sistemin içinde tanımlanmamış bir retoriği ifade ediyorlar, önceden tanımlanmış taraflardan birisi olmak yerine, toplumun ve dünyanın durumundan duydukları mutsuzluğu ifade ediyorlardı. Ve bu insanların en büyük haklarından birisi olmalı her toplumda... Mutsuz olduğunu söyleyebilme özgürlüğü.

Ve insanlar konuştuğunda devlet dinlemek zorunda olmalı. Bu seferlik, Fransız Hükümeti dinlemek zorunda kaldı.

No comments:

Post a Comment

The counter