‘Yaz’ olmalı idi ilk söylenen, ‘oku’ değil. Biz tanrısı değil miyiz bilincimizin? Bizim beynimiz değil mi her suçu unutan? Biz değil miyiz ki her düşünceyi çarpıtan? Yazmalıyız ki sözümüz kök salsın, yazmalıyız ki değişen anlamların geri dönebileceği, yeniden başlayabileceği bir evi olsun. Yazmalıyız ki, suçlarımız ve suçluluklarımız ve hatalarımız yüzümüze çarpılabilsin. Bu değil midir hayatımızın anlamı?


Add to Technorati Favorites

Search This Blog

Nov 28, 2006

İnsanlar ve Maymunlar


Hayat devam ediyor. Dünkü yağmurun damlacıkları daha kurumadan ve hatta daha güneş açmadan once de devam ediyordu, şimdi de… Bugün hava açık. Devamlı muzurluklar planlayan, binbir türlü gariplikler kuran kafacıklarımızın üstünde, aşağıda neler olup bittiğine pek aldırmayan rüzgarlar ve de bilge görünüp içlerinde ne hinlikler gizleyen bulutlar ülkesinde keyifler yerinde anlaşılan. Bizim aşağıların anlamsız (yoksa anlamlı mıydı?) karmaşası ise, durmak ne kelime, yeni uyanmış bir çöl faresi tedirginliğinde olanca gücüyle vızıldamakta. Açan bahar çiçeklerinin insanın içini gıcıklayan ve dahası zaten karışık olan insancık ruhlarını daha da bir karıştıran parçacıkları havada süzülmekte.

Ben ise bu ilahi karmaşa içinde, taş bir binanın içinde insanların anlamsız (yoksa anlamlı mıydı?) korkuları ve utançları yüzünden üzerinde kadınlar tuvaleti yazan kapının karşısında ki bir laboraturda bu yazıyı yazmaktayım.

İşte tam da yazarken, aklımda bir ses “Yahu neden yazıyorsun” diye sormaz mı? Çık şimdi işin içinden çıkabilirsen. Zaten, bu neden, niçin gibi soruları sorma isteğini çoğu insane akıllıca davranıp çocukluğunda bitiriyor. 2 ila 10 yasindaki cocuklar “Baba bu ne?” “Anne, niçin benim pipim var?” “Anne niye salonun ortasına çiş yapınca kızıyorsun?” gibi soruları üstüste sormak sureti ile anne ve babaları çeşitli tedbirler almaya itiyorlar genelde. Bunun sonucunda oluşan ebeveyinsel tepki, genelde sert olduğundan, 10 yaşından sonra “neden”, “niçin” soruları “nasıl” sorusuna dönüşüyor ki bu da zaten hem toplum için hem de birey icin rahatlatıcı bir durum. Boylece gereksiz kaygılar bireylerin kafasından uçarak, pırıl pırıl beyinler bırakıyor geriye. İnsanlar “Nasıl para kazanırım?”, “Nasıl daha çok kadınla yatarım?”, "Nasıl zengin koca bulurum?" ya da “Nasıl daha çok insanı yönetirim?” gibi yararlı ve de ahlaklı sorular sormaya başlarken, benim gibi maymundan türeme, insan artıklarına ise, nisan ayının ortasında, taş bir binanin içinde neden kadınlar ve erkekler tuvaletleri birbirinden ayrıdır diye düşünümek kalıyor.

Size rahatça söyleyebilirim ki, böyle niçin’li, neden’li düşünceler insanı çıldırtır, raydan yoldan çıkartır . Tanrı insanın neden yaratmıştır? Tabi ki, neden, niçin diye düşünsün diye değil; iyi, ahlaklı bir hayat sürsün diye. İşte bu yüzden Şeytan oyuncağı, neden’li niçin’li düşünceler, Allah yaratısı insani, maymundan gelme insana çevirebilir.

Benim gibi, maymunla akraba olan insanlar çok tehlikelidirler. Hem ne yapacakları belli olmaz, hem de cok hareketlidirler. Üstelik kendince ahlak kuralları vardır ama bu kuralları devamlı değiştirirler. Namussuz, şerefsiz olurlar ve de vatanseverlikten falan da pek anlamazlar. Tek düşündükleri muz yemek ve de birbirleri ile devamlı bir şekilde anlamsız cümleler kurmak vasıtası ile iletişim kurmaktır. Bizim gibi maymundan gelme insan evlatları hem topluma rahatsızlık vermekte, hem de yüce tanrısal insanların bazılarının aklını çelmek suretiyle kendilerine çevirmektedirler. Bu yüzden yaratılmış insanlar, benim gibi maymundan gelmeleri, içinde oldugum taş binalara kapatmışlardır. Arada muz atarak ve de ihtiyacımız oldukça, “aa ne şirin bak gözlüğü de var” gibi sozlerle kandırarak içerde tutmaya, ne yazık ki muaffak olmuslardir.

Sonuç olarak, siz siz olun, benim ebeveyinlerimin hatasına düşmeyin. Çocuğunuz sordukça vurun kafasına.

1 comment:

The counter