‘Yaz’ olmalı idi ilk söylenen, ‘oku’ değil. Biz tanrısı değil miyiz bilincimizin? Bizim beynimiz değil mi her suçu unutan? Biz değil miyiz ki her düşünceyi çarpıtan? Yazmalıyız ki sözümüz kök salsın, yazmalıyız ki değişen anlamların geri dönebileceği, yeniden başlayabileceği bir evi olsun. Yazmalıyız ki, suçlarımız ve suçluluklarımız ve hatalarımız yüzümüze çarpılabilsin. Bu değil midir hayatımızın anlamı?


Add to Technorati Favorites

Search This Blog

Nov 2, 2006

Ermeni Meselesi - Yilmaz Arguden'e Cevap


Yilmaz Arguden'in yazisi
Merhaba,
Gündüz Aktan'ın konuşmasını dinleme fırsatı bulmuştum geçen sene, Columbia Üniversitesinde. Türkiye lobicilerinin, bence en mantıklısı ve en akıllıca konuşanıi olarak beni etkilemişti açıkçası konuşması.

Sayin Argüden'in yazisi da Gunduz Bey'in akillica konusmasini yansitiyor ve önemli belgelerden alıntılar içeriyor.

Ancak, yine de sonuçta verilen mesaj, benim için son derece rahatsız edici bir trendin devamı. Sayın Argüden'in çıkarımı son derece açık: Türkiye'nin propaganda savaşımı kazanması için Türk entellektüel elitinin, yani yazarların, sanatçıların, film yapımcılarının, açıkça taraf olarak Türkiye'nin resmi pozisyonunu desteklemeleri gerekiyor.

Burada atlanan iki önemli nokta var. Birincisi, bu tip lobicilik ve de uluslarasi diplomasi ortaminda ki siyasi savaş, benim üzerinde çok durduğum ve Türkiye'nin kendi tarihi ile hesaplaşması ile ilgili bir diyaloğun oluşması önünde önemli bir engel oluşturması. İkincisi, Türkiye'den Ermeni meselesi ile ilgili oluşan ve Yılmaz Bey'in yazısı ile desteklenen büyük ulusalcı beklentinin, Türkiye'nin entellektüel yapıtlarının (ki son senelerde Türk bilim insanlarının, yazarlarının ve sanatçılarının dünyada önemi hızla artıyor) değerine gölge düşürmesi.

Önce ilk maddeyi biraz açayayım. Son on yıldır, Türkiye'de çok önemli meseleler, dünyanın konuşamadığı meseleler, konuşuluyor. Etnisitenin kimlik oluşumunda ki öneminden, islamın modern düzlemde kendini yeniden tanımlamasına, ulus-devletlerin yapısından, askeri gücün politika üzerine etkisine kadar bir çok önemli konu açıkça ve mesela Amerika'ya kıyasla son derece cesurca tartışılıyor. Bu tartışma sadece Türkiye için değil, dünya için önemli bir tartışma. Türk yazarlarının (Pamuk, Şafak), sosyal bilimcilerinin (Göle, Keyder, Keyman) ve de film yapımcılarının (Ceylan, Akın) ve Muzisyenlerinin (Ergüner, Mercan Dede), Politika ve ekonomi düşünürlerinin (Derviş ve Argüden'in kendisi) son yıllarda yakaladıkları başarılar sadece şansla bağlantılı değil. Türkiye, yeniden şekillenen bir dünyanın düşünsel merkezine çok yakınlaştı son yıllarda..

Şu anda benim Sayın Argüden'e bu cevabı yazıyor olmam bile bunun bir göstergesi. Bence bu Türkiye tarihinin çok katmanlılığına ve de Cumhuriyet projesinin başarısına işarettir.Tam bu noktada, küçük ulusal çıkarlar için, büyük global hayallerden vazgeçmemiz gerektiğini düşünüyorum. Hiç bir zaman sömürü altında kalmamış, nüfusu, ekonomik etkisi, tarihi ve de jeopolitik konumu ile dünya politikalarında her zaman önemli rol oynamış bir toplumun, uzun süre yurtsuz kalmış, kimliklerini bütünü ile yaşadıkları acı olayların travması üzerine kurmuş Ermeni gruplarından daha bilge ve daha çok sesli davranması gerekmektedir. Aksi bir tavır, aynı Ermeni kimliğinin kendisini basitleştirdiği gibi, 'Türk' kimliğini de 'soykırım yapmayan' 'soykırımı reddeden' basit ve anlamsız bir kimliğe dönüştürecektir. Eğer bir diyalog olacaksa bunu Türkiye'nin başlatması gerekmektedir. Bu da tek sesli bir lobicilikle başarılamaz.

Ulusalcı beklentiye gelince, bu, en azımdan benim kafamda, son derece net. Entellektüellerden beklenen ulusalcı beklenti, batı dünyasını ulusalcı diskurun argümanlarına ikna etmekten ziyade, Türkiye'de üretilen yapıtların çeşitliliğini ve de kalitesini düşürüyor.Kendini İstanbul ile tanımlayan, Türkiye ile ilgili Türkçe olarak yazan Orhan Pamuk'u, istediği kadar ukala, istediği kadar ödül meraklısı olsun, bir ulus olarak reddetmek saçma değil mi? Aynı şekilde, entellektüel yapıtları, bu bizden, bu değil gibi tanımlamak ve bu tanımlamanın medyaya yansıması, Türkiye'de üretilen düşünsel yapıtların çok iyi tartışılamamasına yol açıyor. Mesela Pamuk'un Kar kitabında gözlemlediği İslamcılık-laiklik, devletçilik-ayrımcılık ve doğululuk-batılılık karşıtşıkları, bizim memlekette pek ünlü olan Huntington'un yavan ve masalsı medeniyetler çatışmasına kıyasla çok daha kompleks, ayrıntılı ve muhtemelen daha doğru. Ne yazık ki, hala kendi meselelerimizi Huntington'un basit ve akademik olarak tartışmalı tezleri bağlamında tartışıyoruz.

Sonuç olarak, kendimin ve tanıdıklarımın akademik ve düşünsel kariyerlerinden tümevarım yaparak, demek istediğim basitçe şu. Türkiye kompleks bir coğrafya ve de önemi düşünsel arenada hızla artıyor. Bu ivmeyi durdurmamak için düşünsel ve yaratıcı çeşitliliği ve diyaloğu arttırmak gerekir. Kısa dönem ulusal çıkarların korunması için (mesela Ermeni lobisine karşı çıkmak için) Türkiye'nin yaratıcı ivmesini yönlendirmeye çalışmak, bence sadece Türkiye'nin değil, dünyanın zararına olur.

No comments:

Post a Comment

The counter