‘Yaz’ olmalı idi ilk söylenen, ‘oku’ değil. Biz tanrısı değil miyiz bilincimizin? Bizim beynimiz değil mi her suçu unutan? Biz değil miyiz ki her düşünceyi çarpıtan? Yazmalıyız ki sözümüz kök salsın, yazmalıyız ki değişen anlamların geri dönebileceği, yeniden başlayabileceği bir evi olsun. Yazmalıyız ki, suçlarımız ve suçluluklarımız ve hatalarımız yüzümüze çarpılabilsin. Bu değil midir hayatımızın anlamı?


Add to Technorati Favorites

Search This Blog

Nov 5, 2008

Yaşlı beyaz adamlar ve bir siyah adam arasında yanlız bir Türk

Obama, Obama, Obama...

4 kasım akşamı, bir toplantı için gittiğim Chicago Üniversitesi'nin Hutchinson Hall denen büyük salonunda, Obama'nın ismi hep bir ağızdan tekrarlanıyordu. Duvarlara asılmış, yaşlı, beyaz, saygın görünüşlü akademiyenlerin portrelerine çarpıp bu ses, genç ve yaşlı, sakallı, atkılı, kepli, pipolu ve ister istemez beyaz bir akademik kalabalığa geri dönüyordu.


O salonda, çevremde mutlulukla, umutla, içtenlikle "başkanlarının" zafer konuşmasını dinleyen kalabalığın içinde kendimi yapayanlız hissettim. Birlikte, kendilerinden değişik birisini liderleri olarak seçebildikleri için duydukları gururu paylaşamadığım için hüzünlendim. Ülkelerinin kendini tekrar tekrar yenileyebileceğine, bir gün içerisinde kendilerini değiştirebileceklerine ve "bir kişinin dünyayı değiştirebileceğine" dair belki naif ama dürüst inançlarını kıskandım.

Yarın yeni bir gün olacak Amerika için. İronik bir şekilde, Obama'nın, yani siyah Kenya'lı Müslüman bir babanın, çocukluğunu Endonezya'da geçirmiş oğlunun, Amerikan başkanı olarak seçilmesi Amerika'nın, yavaş yavaş elinden kaybettiği global hegemonyasını yeniden, daha ideolojik kanallardan yapılandırmasına önayak olacak. Silahlara ve ekonomik güce dayanmayan bu yeni liberal akımının Türkiye, Avrupa, Ortadoğu ve dünya üzerindeki etkisini ise bekleyip göreceğiz.

No comments:

Post a Comment

The counter