Sayın editor,
Milliyet gazetesinde 07 Ocak 2008’de “Belçikalılar Türk mü?”, Hürriyet Gazetesinde ise 08 Ocak 2008’de “Belçikalı’lar Türk İddiası” başlıkları altında yayınlanan Anadolu Ajansı (AA) kaynaklı haberin içeriği beni ve meslektaşlarımı son derece kaygılandırdı. Sayın Ahmet Arslan’ın kendine münhasır görüşlerinin basının haberlerin doğruluğunu kontrol etmek, aynı konuda olan değişik görüşleri olabildiğince objektif yansıtmak gibi etik değerleri hiçe sayarak yayınlanması son derece rahatsız edicidir.
Sayın Arslan, yaptığı kısa açıklamada Belçika halkının binlerce yıl önce Avrupa’ya yerleşen Oğuzlar olduğunu, Kürt Boylarının da aslında Türk olduğunu, dahası genetik olarak bu iddiaların kanıtladığını söylüyor. Arslan’ın açıklamalarının hiç bir bilimsel temeli bulunmadığını ne yazık ki üstüne basarak söylemek zorundayım. Dahası, bu tip genelleyici açıklamalar, etnik grupların çok karmaşık tarihsel ve kültürel süreçler sonucunda oluştuklarını ve genetik yakınlığın bu grupların oluşmasında her zaman önemli olmadığını hiçe saymakta ve ırkçı söylemlere zemin hazırlamaktadır. Üstelik, bu tip inanılırlığı az olan açıklamalar, Türkiye’de zaten zayıf olan bilimsel söylemin etkisini iyice azaltacak, bu konularda yapılacak araştırmaların toplum içinde ciddiye alınmasını zorlaştıracaktır.
Herhangi bir antropolog veya tarihçi tarafından ciddiye alınamayacak bu açıklamaların Türkiye’nin önde gelen iki gazetesinde yer alması kanımca iki şekilde açıklanabilir. İlk akla gelen açıklama bu haberin ideolojik bir kaygı ile yayınladığı. İkincisi ve daha muhtemel olanı ise sözü geçen gazetelerin tiraj kaygısı ile sansasyon ve polemik yaratmaya çalışmaları. Ne yazık ki, her iki durumda da, Sayın Arslan’ın açıklamalarının hiç bir edisyon verilmeden yayınlanması, Türkiye basınının bilimsel haberleri doğru, tartışmaya açık ve düzeyli bir şekilde vermeme alışkanlığına örnek teşkil etmektedir. Bu aymazlık Türkiye’de ideolojik olarak sorunlu ve çarpıtılmış kavramları zaten sınırlı olan bilimsel tartışma ekseninden, tabloid propagandist bir düzleme çekmektedir.
Sayın Arslan’ın içerik olarak çarpıcı, ideolojik olarak provokatif ve bilimsel olarak sorunlu açıklamalarının, başka hiçbir görüş alınmadan ve doğrulukları kontol edilmeden gazetelerinizde yayınlanmasını esefle karşıladım.
Saygılarımla
Ömer Gökçümen
Pensilvanya Üniversitesi
Moleküler Antropolog
‘Yaz’ olmalı idi ilk söylenen, ‘oku’ değil. Biz tanrısı değil miyiz bilincimizin? Bizim beynimiz değil mi her suçu unutan? Biz değil miyiz ki her düşünceyi çarpıtan? Yazmalıyız ki sözümüz kök salsın, yazmalıyız ki değişen anlamların geri dönebileceği, yeniden başlayabileceği bir evi olsun. Yazmalıyız ki, suçlarımız ve suçluluklarımız ve hatalarımız yüzümüze çarpılabilsin. Bu değil midir hayatımızın anlamı?
Search This Blog
Jan 9, 2008
Jan 3, 2008
S.S. Özkubulay'a cevap
Serdar Sabri Özkubulay'ın Radikal 2'de 30 Aralık 2007'de yayınlanmış Türkiye'nin Genetik Zenginliği isimli yazısına kısa bir cevap.
Merhabalar,
30 Aralık 2007 tarihli yazınızı ilgiyle okudum... Her ne kadar bu konunun gündemde olması beni çok mutlu etse de, bu konuda yazarken iki konuda özen göstermenizi rica edeceğim:
1. Kullandığınız terminoloji kimi zaman yanlış anlaşılmalara açık... Örneğin yazınızın sonlarında "Bugün Anadolu'da Orta Asya'dan gelen Oğuz geni ya da bir başkası baskın değil belki, ama anlaşılan birlikte taşınan Türk kültürü bu topraklara hakim olmuş." Buradan, bir Oğuz geninin var olduğu sonucu ortaya çıkıyor ki, bırakın böyle bir geni (protein kodlayan DNA dizisi), Oğuzlara özgü bir tekil mutasyon dahi saptanamamıştır bu güne kadar.
2. Bir hafta önce benim de Radikal 2'deki yazımda da vurgulamak istediğim üzere, Cinnioğlu ve arkadaşlarının (genelinde Cavalli-Sforza ekolünün) kıtalararası, büyük göçleri çözmek gibi bir uğraşları vardı ve kendi paradigmalarına uygun olarak Avrasya'yı çalışabilir bölgelere ayırmışlardır (İç Asya, Avrupa, Ortadoğu vb.). Bu demek değildir ki, Orta Asya'ya kendi içinde evrimleşmiş bir genetik havuzdur.
Bir çok konuda sanıyorum benzer düşünüyoruz. Ancak, Türkiye'de yaşayan insanların kökenleri ile ilgili konular sizin de dediğiniz gibi çok hassas ve de daha Türkiye'de genetiğin yeni tartışılmaya başlandığı bir dönemde zaten varolan kavram karmaşasını daha da kötüleştirmek gereksiz ama büyük sorunlar yaratacaktır. Bu konuda biraz daha dikkatli olacağınızdan eminim. Yakın zamanda tanışmak ümidi ile.
Merhabalar,
30 Aralık 2007 tarihli yazınızı ilgiyle okudum... Her ne kadar bu konunun gündemde olması beni çok mutlu etse de, bu konuda yazarken iki konuda özen göstermenizi rica edeceğim:
1. Kullandığınız terminoloji kimi zaman yanlış anlaşılmalara açık... Örneğin yazınızın sonlarında "Bugün Anadolu'da Orta Asya'dan gelen Oğuz geni ya da bir başkası baskın değil belki, ama anlaşılan birlikte taşınan Türk kültürü bu topraklara hakim olmuş." Buradan, bir Oğuz geninin var olduğu sonucu ortaya çıkıyor ki, bırakın böyle bir geni (protein kodlayan DNA dizisi), Oğuzlara özgü bir tekil mutasyon dahi saptanamamıştır bu güne kadar.
2. Bir hafta önce benim de Radikal 2'deki yazımda da vurgulamak istediğim üzere, Cinnioğlu ve arkadaşlarının (genelinde Cavalli-Sforza ekolünün) kıtalararası, büyük göçleri çözmek gibi bir uğraşları vardı ve kendi paradigmalarına uygun olarak Avrasya'yı çalışabilir bölgelere ayırmışlardır (İç Asya, Avrupa, Ortadoğu vb.). Bu demek değildir ki, Orta Asya'ya kendi içinde evrimleşmiş bir genetik havuzdur.
Bir çok konuda sanıyorum benzer düşünüyoruz. Ancak, Türkiye'de yaşayan insanların kökenleri ile ilgili konular sizin de dediğiniz gibi çok hassas ve de daha Türkiye'de genetiğin yeni tartışılmaya başlandığı bir dönemde zaten varolan kavram karmaşasını daha da kötüleştirmek gereksiz ama büyük sorunlar yaratacaktır. Bu konuda biraz daha dikkatli olacağınızdan eminim. Yakın zamanda tanışmak ümidi ile.
Subscribe to:
Posts (Atom)