‘Yaz’ olmalı idi ilk söylenen, ‘oku’ değil. Biz tanrısı değil miyiz bilincimizin? Bizim beynimiz değil mi her suçu unutan? Biz değil miyiz ki her düşünceyi çarpıtan? Yazmalıyız ki sözümüz kök salsın, yazmalıyız ki değişen anlamların geri dönebileceği, yeniden başlayabileceği bir evi olsun. Yazmalıyız ki, suçlarımız ve suçluluklarımız ve hatalarımız yüzümüze çarpılabilsin. Bu değil midir hayatımızın anlamı?


Add to Technorati Favorites

Search This Blog

Aug 24, 2008

Felsefi diyologlar I - Žižek, Nietzsche ve de Sound of Music

Bu diyolaglarla ilgili kısa bir giriş için tıklayınız.

Perihan Pekbilir Görece (PPG) - Merhaba, geçen gün youtube’da geziyordum bir de baktım ki Žižek’in yeni bir video’su ortalıkta dolanıyor. Bu sefer 1960’lardan klasik muzikal “Sound of Music” ile ilgili çok çarpıcı saptamalar yapıyor ve temelde fılmin altmetninin açıkça ırkçı olduğunu savunuyor. Bence Žižek mükemmel ve ahlaki olarak çok yukarıda bir düşünür: batı medeniyetinin bütün ırkçı foyalarını açığa çıkarıyor ve de göremediklerimizi bize gösteriyor.

Orhan Elitoğlu Düşüntaş (OED) Hmmm. Ben izlemedim bir bakayayım.



OED - Yok Perihan. Bu iş olacak gibi değil. Bu fikirlerin hiç bir epistemolojik temeli yok. Žižek’in burada söyledikleri doğru olsa da olmasa da, aynı fikirleri ben söylesem hiç bir manası ve kuvveti olmayacağı gerçeğini değiştirmez. Žižek kendi yarattığı bir popüler aura ile tamamen kendi ideolojik düşüncelerinin ve daha önemlisi popüler ve klişe ile olan kavgasının, kendi güç ilişkilerini kullanarak dışavurumu. Nietszche’nin de dediği gibi “[itikatler] kabuller doğruluğun en büyük düşmanıdır.” Bana öyle geliyor ki Žižek kendi kabulleri temelinde düşünüyor (Lacancı bir birey kültü). Özgür görünse bile aslında belli normalara olan tepkisinin esiri olmuş durumda entellektüel olarak ve düşüncelerini özgürleştirecek veya sorgulayacak sağlam bir epistemolojiye sahip değil.

PPG – Senin bu eleştirilerin çok temelsiz, çünkü Žižek tam da senin saldırdığın görece düşünce sistemlerinin, mesela yapıbozumcuların, karşısından kendini konumlandırıyor. Yine de senin gibi pozitivist bir yaklaşımı olmasını gerektirmiyor.

OED – İşte burada yanılıyorsun. Çünkü ben yapıbozum, ki Derrida’nın epistemolojisi ve ne yapmaya çalıştığı çok belli, karşısında olmadığım gibi, pozitivist kültürün çok sorunlu tarafları olduğu düşüncesindeyim. Ama bunlar Žižek’in düşüncelerinde hiç bir metodolojik veya ontolojik sorumluluk taşımadığı, dahası taşımak gereğini bile reddettiği gerçeğini değiştirmiyor.

PPG – Senin çok sevdiğin Nietcszhe’ye göre “matematikçilerin kullandığı ‘tanımdan yola çıkarak’ şeklinde başlayan kabullerde olduğu gibi... nedensellik nihayetine hiç bir zaman getirilmez” Yani her düşünce sisteminin başlangıcında belli kabuller vardır. Bu durumda senin Žižek’e olan eleştirin bile bir çok kabule dayanıyor.

OED - Bu işin içinden çıkamayacağız galiba, ama şunu söylemek istiyorum. Žižek ve benzer popüler filozofların en çok takıldığım noktası, düşüncelerinin yayılmasını popüler olmalarına borçlular. Yani, senin de kabul edeceğin gibi Žižek’in düşüncelerinin Habermas’ın veya Foucault’un düşüncelerinden, hatta İncil’den veya Kuran’da dile getirilen fikirlerden daha yukarıda ya da aşağıda olduğunu savunmak çok verimli bir tartışma olmaz tahminimce, özellikle görece fikirler zamanında. Amma velakin, görünüş o ki, popüler olmak, rahat anlaşılmak ve de anektodal veya medyatik olmak son derece kolaylaştırıyor belli düşüncelerin yayılımını. Yine Nietszche’den bir alıntı yapmak istiyorum: “...yüzeysel (tamam olmayan) bilgi, tam bilgiden daha başarılıdır: şeyleri daha basit bir şekilde anlar, ve daha rahat anlaşılır dolayısı ile daha çekici (ikna edici) fikirler ortaya çıkarır.”

PPG – Hmmm... Bunu Žižek için söylemek gerçekten doğru mu bilmiyorum. Çünkü her ne kadar youtube’da nispeten anlaşılır ve slogan vari narrativleri bulunsa da, yazıları oldukça yüklü referanslarla ve devamlı değişen, okuması güç fikir yumakları ile dolu. Sende biliyorsun bunu.

OED – Doğru söylüyorsun ama yine de bence bir sorun var. Sadece Žižek’ten kaynaklanan değil, felsefe ve sosyal bilim kültüründe iyice kemikleşmiş kişi kültü sorunu. Dikkat edersen bütün bu diyalog sırasında bir kişi hakkında konuştuk. Sanki o kişi bir peygamber imiş gibi. Üstelik bunu yaparken başka filozoflara atıflarda bulunduk, yine sanki onların söyledikleri kesinlikle doğruymuş gibi. Bu sorun kişi kültleri benim kafamı çok zorluyor ve rahatsız ediyor. Bir yandan da bunun ötesine nasıl geçeğimi bilemiyorum.

PPG – Bence de çok haklısın. Çünkü, iki düşünce akımı birbirleri ile diyalektik bir ilişki içinde değil ise yapısalcılık-postyapısalcılı, marksizim-capitalizm, vb. karşılaştırma yapmak neredeyse imkansız hale geliyor. Bu konuda aslında Putnam’ın düşüncelerine bir bakmak lazım. Gelecek hafta belki devam ederiz olur mu?

OED – Kadın olarak tamamen domine ettin bu diyaloğu. Femist akımdan dolayı korkuyorum, sesimi çıkaramıyorum. O yüzden sen ne dersen kabülümdür!

2 comments:

  1. Valla, oylayacak olsak ben Orhan Elitoğlu Düşüntaş'ı seçerdim... Bu seçimde Zizek'in Sublime Object of Ideology adlı kitabını okuyup anlamaya çalışırken sekiz olmuş olmamın bir etkisi var mıdır, bilemiyorum tabii...

    ReplyDelete
  2. ben daha once cuce adlı kıtabını okumustum zizek in sado mazohist varyasyonlar vardı kitabında.. sımdı farklı eserlerını okumayı dudunuyorum .. cagımızın Nıetzche sı olabılırmı Zizek.. Siz ne onerırsınız Paralaks tan mı baslamalı...

    ReplyDelete

The counter