Sayın Devrim,
Yazılarınızı hep bir hoşlukla okurum. Ancak 12 Temmuz 2008 tarihli "19 satırlık korkunç haber" isimli yazınız beni rahatsız etti ki, bu rahatsızlığın birden fazla nedeni var.
İlk neden, Türkiye'de artık akut hale gelmiş bilimsel cahilliği sizin gibi entellektüel yelpazesi geniş bir insanın bile "normal" karşılaması. "Bilimin zirvelerinde olup bitenlere pek aklımız ermez," diyerek, hayatımızı şimdiden, hiç düşünmediğimiz kadar etkileyen bilimsel gelişmenin ve literatürün tamamen anlaşılmaz, bir kısım toplumdan ayrı insanların ürettiği bilimkurgu filmlerinden takip edilecek bir süreç olduğunu iddia ediyorsunuz. Bu imanız, sanki teknolojinin ve bilimin insandan ayrı, kendinden işleyen bir varlık olduğu şeklinde de yorumlanabilir. Bir bilim insanı olarak sizi temin ederim, dünya üzerinde olan en "insani" işleyen üretim biçimlerinden birisi bilim. Aynı zamanda da, her entellektüelin, en azından belli bir ölçüde, haşır neşir olması gereken bir süreç.
İkinci olarak da bilime getirdiğiniz eleştirilerin son derece yüzeysel olması. Aldeus Huxley, ki bilirsiniz bilimsel ve entellektüel olarak namlı Huxley ailesinin üyesidir, kitabında teknolojileri sadece bir araç olarak kullanmıştır. Bana göre "Cesur Yeni Dünya"nın asıl problemi üretkenlik ve verimlilikten başka bir ideale yeri olmayan bir toplum olması. Üstelik, düşünürseniz, bilimin getirdiği felaketler şimdiden tepemizde. Ölüm kusan uçaklardan, atom bombasına, zehirli gazlardan, biyolojik silahlara. Ama yanı zamanda, kanser tedavilerinden, tarımsal gelişmelere, iletişim araçlarından, galaksinin sırlarına yüzlerce olumlu gelişme de yaşanıyor bilim camiasında. Önemli olan gerekli, öngörülü etik kaygıların devamlı tartışılması ve de demokratik süreçler ile gereken kısıtlamaların yapılması. Ancak, en nihayetinde elimizdeki ile ne yaptığımız bize bağlı, buluşları suçlamanın bir alemi yok.
Türkiye'de en çok üzüldüğüm durum, gerçek anlamda bir bilimsel tartışma zemini yokken, bilim eleştirisi konusunda kimseye pabuç bırakmamamız. İnanılmaz derecede palazlanmış, artık Avrupa'ya fikir ihracatı yapan "yaratılışçılardan," sizin gibi bilimden "mistik" bir şekilde çekinenlere kadar Türkiye'de bilim eleştirisinin bini bir para. Bence Türkiye'nin bilimsel üretiminin küçücük boyutu düşünüldüğünde, bilimin kendisinden çok, entellektüel kesimin bu kadar bilim cahili olması "korkunç."
Saygılarımla,
‘Yaz’ olmalı idi ilk söylenen, ‘oku’ değil. Biz tanrısı değil miyiz bilincimizin? Bizim beynimiz değil mi her suçu unutan? Biz değil miyiz ki her düşünceyi çarpıtan? Yazmalıyız ki sözümüz kök salsın, yazmalıyız ki değişen anlamların geri dönebileceği, yeniden başlayabileceği bir evi olsun. Yazmalıyız ki, suçlarımız ve suçluluklarımız ve hatalarımız yüzümüze çarpılabilsin. Bu değil midir hayatımızın anlamı?
Search This Blog
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment